Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Zeki Can Aktaş; Sanatçı başladığı yolda yürümeli!

“Karanlık” adlı şarkısıyla Youtube’da önemli bir çıkışa imza atan Zeki Can Aktaş ile müziği, müziğini, underground (yeraltı) müziğini, Anadolu Rock’ı ve hedeflerini konuştuk. Anadolu Rock müziğinin üzerine birşeyler katarak tarz oluştururken popüler kültürü de direnen genç müzisyen özetle, “Günümüzde müzikler, şarkılar en fazla 3-4 dakika. Ama eskiden o tiyatral yapılarıyla birlikte Kurtalan Ekspres, Barış Manço, Cem Karaca şarkıları vardı. Dolayısıyla 3-4 dakika sığmaz böyle şeyler ve o yüzden çok uzun motifler gerekiyor.

Zeki Can Aktaş; Sanatçı başladığı yolda yürümeli!
09 Aralık 2022 - 10:10
Anadolu Rock müziğindeki müzikle tiyatronun birleşik halini, o sahne algısını günümüzde de yapabilmeye çalışıyorum. O zamanlar kırat veya dağ motifini, Karacaoğlan ve Dadaloğlu’nun bireysel savaşlarını ve var olma çabalarını, dünyayı ve yaratıcıyı algılama felsefelerini tamamıyla müziğe yansıtmalarını gözlemliyorum” dedi. Detayında ise biz sordukça, anlattı:

SIFIRDAN BİR ŞEY YAPMADIM

“Tarzım aslında Anadolu Rock. Sıfırdan bir şey yapmadım, yenilikçi bir yapıya sığdırmaya çalışıyorum.  Anadolu Rock’ın coşkusunu daha fazla gitarla doldurup melodiyi yalnızca orta bölümler de ya da parçanın sadece belirli kısımlarında vererek aslında parçayı biraz daha balon haline getirip şişirip daha güçlü bir sound (ses) elde ediyoruz.

YOUTUBE, SPOTİFY ETKİSİ…

Eskiden, hatta 2000’de yurt dışı müziklerine bu kadar kolay erişim yoktu. Youtube, Spotify gibi platformlar yoktu. Mp3’ler, internet müzik dinlemek dışında farklı kullanım amaçlıydı. Ama ilerleyen zamanda müziğe ulaşma şeklimiz çok geniş bir yapıya büründü. O platformlardan çok fazla şey almaya, çok etkilenmeye başladık. Yeni gitarlar, türler, yeni insanlar ve sanatçılar, yeni ülkeler insanın ufkunun gelişmesine neden oluyor. Ve duydukların, gördüklerin ister istemez icraatına yansımaya başlıyor. Kulağınızın algıladığı o enerjiyi aynı odanın içinde hissetmeye, istemeye başlıyorsunuz.

Dolayısıyla benim projemde yurtdışından duyduğum gördüğüm o sesleri Türk Halk Müziği’nin, Türk Sanat Müziği’nin ana melodilerine yedirme, sığdırma çalışması aslında. Deney yoluyla yazılan bir program veya bir albüm ya da bir ep (Dört beş şarkılık kısa albüm.) Eski, standart müzik algılarımızın geri dönüşünü sağlamaya yönelik bir yolculuk.

ANA AKIM MEDYADA SATAMAM YERALTI DEMEK ZORUNDAYIM

Yaşar Kemal’in “Üç Anadolu Efsanesi” başta olmak üzere okuduğum kitaplardan çok etkilendim. Oradaki at, adam, kadın/dişi ve dağ motifleri. Dikkat edilirse at bir araç, kadın erkek doğanın gerçeği, dağ ise doğanın hâkimi. Yani bu tamamıyla insanın bireysel yaşamasına dayalı. Böyle bir felsefi yapıyı benim ana akım medyada satmam çok zor. Dolayısıyla ben buna underground (yeraltı) müziği demek zorunda kalıyorum. O yüzden ben bağımsız müzik olmayı seçiyorum. Aslında albümün ana yapısı, ana amacı tamamıyla bu.

BEN YAPTIM!

Toplamda bazı melodiler altı sene önce tarafımdan bulunan, bana ait melodiler, okul yıllarım boyunca sakladım. Bu stüdyoyu açtıktan sonra da üç sene boyunca tek başıma sürdürdüm. Her şeyi kendim tasarladım, kendim çaldım. Bütün kompozisyonları kendim yaptım, mixleri kendim çaldım. Makstirikte de Ali Ozan Karcı abim bana yardımcı oldu. O da iyi bir makstirik mühendisi.”

Underground müziğin temsilcisi: Yüzyüzeyken Konuşuruz…

“Yüzyüzeyken Konuşuruz, Duman… Onların ana akım medyayı yenmeleri 10 sene sürdü. 10 sene önce bu tip gruplar Youtube’da kendilerine bir yer bulmayı başardılar. O zaman bence çok güzeldi. Herhangi bir şirketin altında değillerdi ya da her hangi bir ana akıma karşı duruşları vardı. O zaman bence daha çok özgürlerdi. Şu an sadece, Yüzyüzeyken Konuşuruz ve onun gibi çok grup var aslında. Duman, dışında kalıyor birazda. Duman da bence güzel bir ana akım ama underground müziği Yüzyüzeyken Konuşuruz temsil ediyor.

SANATÇI BAŞLADIĞI YOLDA YÜRÜMELİ…

Sonrasında evet sanat, müzik değişir, yapı değişir ama bu değişim aynı yolda ilerlemek zorunda. Bir ressam işine kübizm ile başladıysa ölene kadar da kübizmle devam ediyor. Yani kübizme 20 yaşında girip 30 yaşında bırakıp sürrealizme geçen ressam da var ama sağlıklı, doğru bir şekilde ilerleme için başladığı yönde gelişmek bence bir sanatçı için doğru bir seçim. Tabi bu da kişinin seçimi ama o zaman bir renk olmamaya başlıyor. Sanki herkes aynı kavanozun içine girmeye başlıyor.

Popülerlik farklı bir konu. Ben burada sanatçının sanatı ile ilgileniyorum. Ben o sanatta daha fazla şey bekleyebilirdim, daha fazla ahşap veya gerçek enstrüman veya daha avangart görüntüler, daha gerçekçi video klipler bence hepimiz için daha sağlıklı olurdu. Burada şöyle bir gerçek var. Çok eskiden duyduğum bir kelimeydi. Nereden duyduğumu hatırlamıyorum ama bence çok güzel bir laftı. O kelimeyi duyunca o gruplara bakışım değişti.

THE BEATLES İŞÇİLERE PİNK FLOYD ZENGİNLERE
Müzik grupları The Beatles ve Pink Floyd. ‘The Beatles işçi sınıfına, Pink Floyd zengin sınıfına müzik yapar’ denirdi. Burada sanatın pazar algısının acımasızlığını da görebiliyoruz. Sanat zaten başlı başına acımasız bir sektör. Belki de en iyi tabloları yani köylüyü anlattığın tabloları gidip milyon dolara zengine satıyorsun, parayı köylüye vermen gerekirken sen alıyorsun. Zaten zenginin o fakir köylüyle ne ilgisi var ki. İhtiyacı olduğundan veya çok güzel bir resim veya hikâyesi olduğuyla da ilgili değil.  Örneğin Van Gogh’un patates yiyen çiftçileri resmettiği çalışma aslında yokluğun, fakirliğin, sıcaklığın, insanın nasıl bir arada olduğunun, bir arada yaşamaya çalıştığının vurgusudur.

En azından benim çıkarttığım kanı bu. Ama Van Gogh kendi döneminde fakirlikten ölürken bugün günümüzde o tabloyu milyon dolarla satıp bir zenginin koleksiyonuna katabiliyorsunuz. Bu zaten acımasız bir gerçek ve bunun önüne geçemiyorsunuz.
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum