Eğitim, bireyin yaşadığı dünyayı keşfi ve bu keşfi öğrenme süreci olmalıdır. Sadece eğitimi bilişsel değil sosyal ve duygusal olarak da ele almalıyız. Nerede ve kiminle olursa olsun yaptığı işi seven, sorumluluklarıyla haklarını bilen, neyin önemli olduğunu öğrenmeye emek veren, öğrenerek -öğreten olmalıdır. Eğitim ; bireyin kendi yaşam binasını yani kendi oluşumunu inşa etmesidir. Unutulan şudur; çocuklar yaşadıklarını öğrenirler. O zaman evde ,sokakta, okulda ne yaşadıklarını doğru belirlemeliyiz.. Çocukları yıllarca sınıflarda denetliyor ,bilgi yüklüyor, aynı zamanda toplumsal fırsatlardan da uzak tutuyoruz.Sebep olduğumuz sonuçların temeline inmeliyiz. Sonuçlara baktığımızda kendisiyle alay edilen çocuk insan ilişkilerinden uzaklaşıyor. Utandırılan çocuk bunu; günü geldiğinde acısını çıkarma, kin ve gareze yöneltiyor. Okullardaki uzun zaman süreci, tam gün eğitim yaklaşımı ;aileleri, aile içi ilişkileri toplumsal yaşam ve çeşitliliğinden uzak tutan kurumlar haline getirdi. Özgüveni düşük, içsel özgürlük ve motivasyondan uzak ,kendi kişisel krizlerine dahi akıl erdiremeyen, sorunun parçası çözüm becerisinden yoksun yurttaşlar mı yetiştiriyor okullar ? Bir toplulukta bir arada yaşamayı öğrenmenin doğal yolu önce bireyler ve aileler olarak ayrı ayrı yaşamayı öğrenmekten geçiyor. Kendinden memnun olan başkalarından da memnun olur gerçeğini unutmamalıyız... Toplumsal krizle gelen insan ilişkilerinin çok boyutluluğu okullarda krizlerin temeli olmuştur. Çocuklar ve yaşlılar toplumdan tecrit edilip dünya meselelerinden zaten uzak tutuluyor. Türkiye'de 20 milyona yakın öğrenci ve 8 milyona yakın yaşlı nüfus bu süreç dahilinde bulunuyor. Çalışanların açlık sınırında uğraştığı bir toplumsal yapılanmada hangi kaliteden, nitelikten ,eşitlikçi eğitimden bahsedilir? Çocuklar dinlenmiyor, yaşlılarla konuşulmuyor. Gündelik yaşamda zaten yoklar .Çocukların susturulduğu, yaşlılarında dinlemediği bir toplumun geleceği de geçmişi de yoktur ve yok edilmektedir ....Kesintisiz şimdi var... Yani anda kal, anı yaşa modası var artık ! Toplumsal ilişkilerde toplu yaşam kurallarında yaşamıyoruz. Sosyal ağlarda yaşıyoruz. Yaşamıyoruz, özünde. Yapayalnız, kalabalıklar içindeyiz vesselam Varmışız gibi davranıyoruz .Facebook, Instagram ,Twitter, WhatsApp ve daha birçok adını bilmediğim sosyal ağ takipçisiyiz. Ve günümüzün en büyük zirvesi, işgalcisi olan SİBER ZORBALIK ile baş başayız. 20 milyon öğrencisi yaklaşık nufusumuzun her 4 kişisinden biri kontrollü denetim, gözetim altında (En azından okul saati) ve evde de aynılar. Yaklaşık 8 milyon yaşlılar, zaten kendilerinde tutsak... Gözetilen ortamlarda . Giderek doğurganlık oranlarında azalma, ömrün uzamasıyla da ölüm oranları da azalma söz konusu.... Fakat çocuk ve genç nüfus sayısı genel nüfus içerisinde azalırken, yaşlıların sayısı artıyor... Peki bunu yaşam boyu eğitim konusu olarak çok boyutlu ele alıyor muyuz? İnsan, toplum, ulus, Dünya olarak yeni çıkmazlar ve sorunlarla baş başayız.
Anlamsız rekabet, ailenin yok oluşu,şiddet ,kumar,alkol,uyuşturucu ,eğlence amaçlı cinsellik, bir şeyler satın almaya adanmış yaşamlar biriktirmek .Bütün bunlar bağımlı kişiliklerin sonuçlarıdır.. Peki hangi eğitimin çıktıları bütün bunlar? Sosyal ağların mı okulların mı eğitimi? Çocuklar aile ocağında, aile sıcaklığında doğal ortamlarında büyümeleri gereken yıllarda okullara teslim ediliyor... Çalışan anne baba nüfusu bunu zorunlu kılıyor. Doğal yaşamdan kopuk ,bilgi depolaması sonucu ;gençlik evresinde de aynı sonuçta çoğunlukla diplomalı işsizler olarak ailenize geri geliyor o çocuklar...Çaresizliğin adı ailede sorunlara dönüşüyor. Peki niçin okuyoruz? Peki eğitim alanına niçin bunca yatırım yapıyoruz? Milyonlarca öğrenci ,milyonu aşan öğretim görevlileri ,devlet ve özel okullar, tesisat ,donanım niye bunca hengame? Yoksa bilinçle; yaratılan çaresizlikten kendi iktidarlarına medet mi umuyor, kurguluyor bu dünya egemenleri? Bakın çevrenize günümüzde öğrenciler yetişkinler dünyasına ilgisizler ....Hiçbir konuda merakları yok...Biraz merak ettikleri şeyler de dahi ilgileri geçici ...Kendi seçtikleri konulara bile yoğunlaşamıyorlar. Öğrenciler gelecekle ilgili ;yarınımız bugüne bağlı oluşuyor fikrinden ve duygusundan uzaklar. Bitip tükenmek bilmeyen ,şimdiyi yaşama arzusu... İçinde bulundukları "AN" bilinçlerinin sınırı ....Tarih dışılar.. Geçmişin bugüne, bugünün yarınki tercihlerine ,yaşamına etkilerine dair değerleri ve duyguları yok.... Öğrenciler birbirlerine karşı da acımasız, şefkatsiz ,zayıflıklarına gülüyorlar, yardıma muhtaçlara düşmanlar, samimiyetten ,açık yüreklilikten rahatsızlar... Öğretilmiş çaresizlikle, yapay davranışlarla, arkasında saklandıkları maskeli balolardalar... Kendilerince dışarı yansıtılan kişi değiller... Güçlükler karşısında bağımlı, edilgen,ürkekler. Bu ürkeklik çoğunlukla cesaret gösterisi öfke ve saldırganlıkla kamufle edilse de metanetten yoksunlar .... Bunları bu hale bu gelişimsizliğe bildiğimiz okullar mı getiriyor yoksa "sosyal ağ" dediğimiz başı boş okullar mı ?Çocukların sahip oldukları zamana bakalım ;okul gün boyu sonra TV -teknoloji vb... Okul, ve toplum eğitiminin temel ilkeleri ve ihtiyaçları üzerine ciddiyetle eğilmeliyiz. Birilerinin çıkarları ,egemenlerin iktidarları için eğitim değil ;ulusumuzun geleceği için insanlık için eğitimi öncelikli kılmalıyız. Uzmanlar yukarıdan aşağıya son 170 yıllık zorunlu okul eğitiminin dünyada ve ülkemizde de dayatıyor... Sonuç giderek daha da yaşanmaz bir gelecek... Öğretmek hevesi yerine, öğrenme isteğine dönülmelidir.Çocukların kendi kendilerine bilgi edinme zamanlarını onlardan çalmalıyım... Çocukları küçük yaştan, bağımsız olarak çalışma alanlarına sevk edelim. Ve onlara güvenmeliyiz. Her çocuğun biricik kişiliğini kendi ayaklarının üzerinde durma becerisini, kendini geliştirme şansına sahip olduğunu kavrayalım. Artık ;.demokrasiye Özgür birey hukukuna, Samimi aile ortamına,dönme zamanı....Çünkü önemli olan, önemli görülen ,değer verilen hiçbir şey sıkıcı olmaz... Aksi halde;. geleceğimiz sosyal ağlar içinde yok olur,söner gider... EN BÜYÜK OKUL YÜREĞİMIZDİR...Bütün ağlar ve bağlar orada yani yürekte…
FACEBOOK YORUMLAR