Her uygarlığın gizli bir yasası,prensipleri vardır. Böylelikle insanların davranışlarını düzenleyen birbirine bağlı ve etkileyici olan kurallar oluşturuldu. Endüstri toplumu prensiplerinin ilki STANDARTLAŞMAdır. Birbirinin benzeri milyonlarca ürün üretilir. İş kadar,iş yöntemleri de standartlaştı ...Maaş, çalışma saatleri, yemek saatleri,sosyal yardımlar, tatiller,eğitim,müfredat, kitlesel haberleşme,fiyat vb.standartlaştı ... İkinci önemli prensip ise, UZMANLAŞMAdır. Yaşam tarzında,dilde, iş becerisinde köylülük , alanında işçiyi getirdi. 19 yy.üretim işleri giderek artan oranlarda fabrika ortamlarına taşınırken işçiler; giderek sömürülen,ezilen sınıf olarak tarihte yerini aldı. Uzmanlaşma ile meslek edinme başladı.Pazar piyasa ilişkisi müşteri arasına girdi ve onları "Üretici-tüketici"olarak iki gruba ayırdı.Sağlık doktor ve hastanelere, eğitim öğretmen ve okullara bırakıldı. Öğrenciler ve halk tüketen konumuna geldi. Uzmanlaşma,uygarlığın itici gücü oldu. UYUMLANDIRMA ile bu süreçler zaman ve para iç içeliği sonucu planlı hal aldı. Fabrikada üretim artınca, makinelerin pahalı ve yapılan işlemlerin birbirine bağlı olması, çok daha tutarlı uyumlanmayı gerekli kıldı.Saat kullanımı iş yaşamında zaman ve dakikalık açısından önemli olduğunu.Endustri toplumlarında çocuklara daha küçük yaşlardan itibaren saat kullanımı öğretilir oldu.Ders zili çalmadan okulda olmak ,büyüdüğünde işine dakik olarak uyumlanmayı temellendirdi . Milyonlarca işçi "dokuz-beş"kavramıyla yaşamaya başladı. Pazarın büyümesi ile diğer bir prensip olarak ODAKLANMA oluştu. Köyden kente göç ile Kent Yaşamı ile toplumsal yeni ilişkileri getirdi. 19.yy büyük "Hapsetme Çağıdır." Suçlular,hapishaneye; akıl hastaları tımarhaneye,çocuklar okullara gruplar halinde bağlandı.Sermaye akışı da dev şirketler,tekelci kapitalistler, doğurdu. Endüstri uygarlığı hem özelde hem de giderek devlet elinde toplanır oldu.Tüm vatandaşlar giderek devletin işçisi, memuru haline gelirken diğer taraftan özel sektör liberal politikalar ile de kendi piyasa ilişkileri için istihdam alanı yarattı. AZAMİLEŞTİRME prensibi üretim hacmi artıyordu.Ülkeler,kentler en büyük barajlara,en yüksek gökdelenlere sahip olmakla övünç duyar olduk. Çoğu endüstri devleti,şirketi, gelişme ve büyüme idealini tutkuyla izledi. Endüstri uygarlığı oldukça büyük "gelişim" peşinde koşarken "çevreye-toplumlara" verdiği zararlar ile yüzleşmedi ...
Endüstri toplumu MERKEZİLEŞTİ. Oysa tarım toplumunda kırsal kesim zenginleri, gücün ulusal bir devlet bir devlet yapısının elinde toplanmasına karşı çıkıyordu.Endüstri toplumu egemenlerin ise askeri/dış politika dışında ekonomik kalkınma açısından gerekli olduğunu savunuyorlardı.Böylece 1787 yılında ilk federal Anayasa ortaya çıktı. Yasama,yürütme,yargı net birbirinden ayrıydı. Hükümetler pazar faaliyetlerinin seviyesini merkez bankaları ile ekonomiyi planlamaya başladı.Merkezilesen devlet kurumu için merkez bankası ayrılmaz parçadır.Bu durumlar bürokratik yapıyı da doğurdu.Fakat 1955 sonrası gelişen yeni uygarlık bu prensipleri tehdit eder hale geldi. Tüm endüstri toplumlarında kendi kurallarını belirlemeye alışmış seçkinler muhtemelen geçmişteki feodal dereceleri gibi ortadan kalkıp tarihe karışacaklar...Sürece uyumlananlar gelişim içinde yeni uygarlığın içinde yer alıp bu devrin liderleri olacaktır. Bu yeni uygarlığın belirleyici hale gelmesiyle dünyayı kimlerin yöneteceğini anlamak için, öncelikle bugün dünyayı kimlerin yönettiğini bilmek gerekir. İpler kimin elinde olacak?
FACEBOOK YORUMLAR