'İnfial uyandıran olayların yaptırımı konusunda çok ciddi eksiklik söz konusu'
Kocaeliİ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Faruk Turinay, Anayasa Mahkemesi’nin ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ kararını iptal etmesinin olumlu olduğunu belirterek, “Bu işin yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuyla çözülmesini beklemek çok iyimser bir yaklaşım olur. Bu yeterli değil. İnfaz hukukumuzun bir bütün olarak ele alınması lazım” dedi.
05 Ağustos 2023 - 16:10
İnfial uyandıran olayların yaptırımı konusunda da eksiklikler olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Turinay, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki yaptırımlar yeterli midir? Ben rahatlıkla yeterli olduğunu söyleyebilirim. Bu işin çok makul, koşullu salıverilmenin o koşullu kelimesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi halinde iyi bir kurum haline gelir. Aksi halde çoğu zaman hukuka aykırı ve ağır, toplumun gündemini meşgul eden, infial uyandıran olayların yaptırımı konusunda çok ciddi eksiklik söz konusu” diye konuştu.
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Faruk Turinay, kasten yaralama ve öldürme ile kurşunlama olaylarının cezai boyutu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Turinay, silahla şiddetin öncelikli olarak toplumsal araçlarla çözülmesi gerektiğini belirterek hem alınan cezanın infaz süreci hem af hem de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının (HAGB) caydırıcılık konusunda etkilerini anlattı.
‘SUÇ İŞLENMEYECEĞİNE DAİR ÇOK CİDDİ TAHLİLLERİN
YAPILDIĞI KANAATİNDE DEĞİLİM’
Birinci sorunun koşullu salıverilme olduğunu belirten Öğr. Üyesi Turinay, “Cezanın bir kere son çare olduğunu belirtmek lazım. Bu bir toplumsal meseledir. Değil mi? Bir şiddet vakası var. Bu şiddet silahla gerçekleşiyor. Bu sorun öncelikle diğer toplumsal araçlarla çözülmesi lazım. Yalnızca ceza hukukunun yaptırımlarının ağırlığı, parametresi yeterince konuyu çözmek için elverişli değil. Öncelikle onu söylemem lazım. İkincisi, konuyla ilgili yaptırımlar yeterli mi? Bir, maddi ceza hukuku dediğimiz kısımda ceza muhakemesi kurallarının uygulanması neticesinde verilen bir mahkumiyet kararı vardır. Daha sonra onun infaz edilme süreci ayrıdır. Biz de ona ‘infaz hukuku’ diyoruz. Örneğin kasten yaralama suçu gerçekleşti ve silahla gerçekleşti. Uygulayacağımız hüküm nedir? 86’ıncı madde. 86’ıncı madde 3’üncü fıkra diyor ki ‘Bu fiil silahla işlendiği takdirde ceza artırılır.’ Elimizde belli bir miktar hapis cezası var. İşte birkaç yıl hapis cezası var. Bu hapis cezası kesinleştiği zaman olduğu gibi uygulanmıyor. Bir kere onu söylemek lazım. Elimizde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirinin İnfazı Hakkında Kanun var. Bu kanunun 107’inci maddesinde koşullu salıverilme kurumu düzenleniyor ve normal kabul edilen, genel olarak uygulanan hali, süreli hapis cezalarında bunun 1/2 uygulanması yönünde. Dolayısıyla diyelim ki bir suçtan dolayı mahkemeden 2 yıl hapis cezasını gördüğümüzde bir kere otomatikman bunun 1 yıl uygulanması gibi bir hali söz konusu. Burada şu noktayı işaret etmek istiyorum. Normalde medeni memleketlerde bu koşullu salıverilme müessesesi çok ciddi değerlendirilme süreçlerinin sonunda tespit edilen, kararlaştırılan bir husus. Otomatik uygulanan bir şey değil. Kuşkusuz bizim infaz kanunumuzla bir değerlendirme raporu düzenlenmesi öngörülmüş fakat uygulamada değerlendirme raporlarının yeterince özenli şekilde hazırlandığını, denetlendiğini, bununla alakalı gerekirse o psikoteknik testlerin veya sair kişinin mahkumiyetten sonra ve cezanın kısmen infazdan sonra suç işlemeyeceğine dair çok ciddi tahlillerin yapıldığı kanaatinde değilim. Dolayısıyla bizim birinci sorunumuz infaz müessesesinin bu koşullu salıverilme alakalı kısmı” ifadelerini kullandı.
‘ÇOK CİDDİ EKSİKLİK SÖZ KONUSU’
Türk Ceza Kanunu’ndaki yaptırımların yeterli olduğunu söyleyen Öğr. Üyesi Turinay, açıklamalarına şöyle devam etti:
“5275 Sayılı Kanun’un 105/A maddesi var. Orada da denetimli serbestlik kurumu düzenleniyor. Bu kurum söz gelimi 2 yıl hapis cezası verirdik sonra, büyük ölçüde adeta otomatik olarak uygulanan bu 1/2’ye indirme yani 2 yıl ise 1 yıl hapis cezası uygulanması, bir de bu süre eğer mahkumiyet bir açık cezaevinde icra ediliyorsa bunun da belli bir miktar geri çekilmesini sağlıyor. Öyle durumlar oluşuyor ki kişi çok ciddi bir hapis cezası almış olmasına rağmen ya çok kısa süre hapis cezasına maruz kalıyor ya da hiç maruz kalmıyor. Dolayısıyla burada Türk Ceza Kanunu'nun 86’ıncı maddesinde kasten yaralamayla ilgili öngörülen cezadan ziyade bu işin infaz boyutuna özellikle odaklanmak lazım. Şiddet vakaları neticesinde hangi suçlar meydana geliyor? Yaralama, öldürme, silahla öldürme. Silah bir nitelikli hal midir kasten yaralamada? Evet. Öldürmede nitelikli hal midir? Ancak nükleer, biyolojik, kimyasal silah olması halinde nitelikli hal. Öldürmenin cezası zaten ağır. Müebbet hapis cezası. Yaralamada daha az. Normal hal 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası. Nitelikli hali olursa ki silah dediğim gibi nitelikli hal, artırılıyor ama şunu kesinlikle söyleyemem. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki yaptırımlar yeterli midir? Ben rahatlıkla yeterli olduğunu söyleyebilirim. Burada mesele infaz meselesi. Bu işin çok makul, koşullu salıverilmenin o koşullu kelimesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi halinde iyi bir kurum haline gelir. Aksi halde çoğu zaman hukuka aykırı ve ağır, toplumun gündemini meşgul eden, infial uyandıran olayların yaptırımı konusunda çok ciddi eksiklik söz konusu.
‘AYM’NİN YAKLAŞIMI DEĞERLİ, ANCAK YETERLİ DEĞİL’
Anayasa Mahkemesi tarafından ‘Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması’ kararının iptal edilmesiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Öğr. Üyesi Turinay, “anayasa Mahkemesi kararı olumlu mu, evet olumlu. Ama bu işin yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuyla çözülmesini beklemek çok iyimser bir yaklaşım olur. Bu yeterli değil. İnfaz hukukumuzun bir bütün olarak ele alınması lazım. Bu koşulda salıverilme, denetimli serbestlik, hükmün açıklaması geri bırakılması ve bütün bunların gerçekten o sözünü ettiğim değerlendirme raporlarının batı uygarlığının, batı hukukunun objektif, derinlemesine, tüm tahlillerini içerecek şekilde. Çünkü biz Amerika'yı yeniden keşfetmeye çalışmamalıyız diye düşünüyorum. Bunlar zaten konuşulmuş bitmiş konular. Biz maalesef bu konularda çok geriden geliyoruz, Türk Hukuku aslında kağıt üzerinde çok büyük bir eksikliğe sahip değil. Bu klişe bir şeydir kuşkusuz ama sorun bir uygulama sorunudur. Bunun için hem personelin çok nitelikli olması hem bütüncül şekilde bizim kurallar toplumu haline gelmemiz lazım. İlişkiler toplumu değil, kurallar toplumu hale gelmemiz lazım. O yüzden çok geniş bir sorunlar silsilesinde yalnızca bir sorunun çözülmesi bizim asıl amacımız olan herkesin olabildiğince hukuk kurallarına uyduğu sistemi yaratmamız yeterli değil. O yüzden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla alakalı Anayasa Mahkemesi yaklaşımı kuşkusuz değerli ama bu kesinlikle yeterli değil” dedi.
‘AF ÇOK NADİR UYGULANMASI GEREKEN BİR KURUM’
Af ya da af işlevi gören yasal düzenlemelerin artık terk edilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Turinay, “Af çok nadir uygulanması gereken bir kurum. Bir kere 10 yıl, 20 yıl gibi sürelerden daha düşük bu kurum ister genel af halinde olsun ister koşullu salıverilme sürelerinin değiştirilmesi suretiyle olsun, olmamalı. Bir kişi, ‘3 yıl içinde, 5 yıl içinde, 2 yıl içinde, 1 yıl içinde bu süreler değişir, bir kanun çıkar, ben de dışarı çıkma imkanı bulurum’ şeklinde bir intibaya kapılıyorsa o zaman isterseniz en ağır cezayı öngörün ceza kanununda. Hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla bu af ya da af işlevi gören yasal düzenlemelerin artık terk edilmesi lazım. Toplumda da bununla ilgili bir bilinçlendirme, kişilerin bu durumun farkında olması, caydırıcılığın arkasında yatan olguların farkında olması gerekiyor. Bu konuda bir suçlama, bir sorumluluk yükleme bakımından yalnızca konunun meclise veya yürütme organına bırakılması hiç de gerçekçi değil. Konu muhalefeti de ilgilendiriyor, iktidarı da ilgilendiriyor. Toplumu özellikle ilgilendiriyor. O yüzden bir sorumluluk varsa bu sorumluluk hepimizin sorumluluğu” diye konuştu. (
Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Faruk Turinay, kasten yaralama ve öldürme ile kurşunlama olaylarının cezai boyutu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Turinay, silahla şiddetin öncelikli olarak toplumsal araçlarla çözülmesi gerektiğini belirterek hem alınan cezanın infaz süreci hem af hem de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının (HAGB) caydırıcılık konusunda etkilerini anlattı.
‘SUÇ İŞLENMEYECEĞİNE DAİR ÇOK CİDDİ TAHLİLLERİN
YAPILDIĞI KANAATİNDE DEĞİLİM’
Birinci sorunun koşullu salıverilme olduğunu belirten Öğr. Üyesi Turinay, “Cezanın bir kere son çare olduğunu belirtmek lazım. Bu bir toplumsal meseledir. Değil mi? Bir şiddet vakası var. Bu şiddet silahla gerçekleşiyor. Bu sorun öncelikle diğer toplumsal araçlarla çözülmesi lazım. Yalnızca ceza hukukunun yaptırımlarının ağırlığı, parametresi yeterince konuyu çözmek için elverişli değil. Öncelikle onu söylemem lazım. İkincisi, konuyla ilgili yaptırımlar yeterli mi? Bir, maddi ceza hukuku dediğimiz kısımda ceza muhakemesi kurallarının uygulanması neticesinde verilen bir mahkumiyet kararı vardır. Daha sonra onun infaz edilme süreci ayrıdır. Biz de ona ‘infaz hukuku’ diyoruz. Örneğin kasten yaralama suçu gerçekleşti ve silahla gerçekleşti. Uygulayacağımız hüküm nedir? 86’ıncı madde. 86’ıncı madde 3’üncü fıkra diyor ki ‘Bu fiil silahla işlendiği takdirde ceza artırılır.’ Elimizde belli bir miktar hapis cezası var. İşte birkaç yıl hapis cezası var. Bu hapis cezası kesinleştiği zaman olduğu gibi uygulanmıyor. Bir kere onu söylemek lazım. Elimizde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirinin İnfazı Hakkında Kanun var. Bu kanunun 107’inci maddesinde koşullu salıverilme kurumu düzenleniyor ve normal kabul edilen, genel olarak uygulanan hali, süreli hapis cezalarında bunun 1/2 uygulanması yönünde. Dolayısıyla diyelim ki bir suçtan dolayı mahkemeden 2 yıl hapis cezasını gördüğümüzde bir kere otomatikman bunun 1 yıl uygulanması gibi bir hali söz konusu. Burada şu noktayı işaret etmek istiyorum. Normalde medeni memleketlerde bu koşullu salıverilme müessesesi çok ciddi değerlendirilme süreçlerinin sonunda tespit edilen, kararlaştırılan bir husus. Otomatik uygulanan bir şey değil. Kuşkusuz bizim infaz kanunumuzla bir değerlendirme raporu düzenlenmesi öngörülmüş fakat uygulamada değerlendirme raporlarının yeterince özenli şekilde hazırlandığını, denetlendiğini, bununla alakalı gerekirse o psikoteknik testlerin veya sair kişinin mahkumiyetten sonra ve cezanın kısmen infazdan sonra suç işlemeyeceğine dair çok ciddi tahlillerin yapıldığı kanaatinde değilim. Dolayısıyla bizim birinci sorunumuz infaz müessesesinin bu koşullu salıverilme alakalı kısmı” ifadelerini kullandı.
‘ÇOK CİDDİ EKSİKLİK SÖZ KONUSU’
Türk Ceza Kanunu’ndaki yaptırımların yeterli olduğunu söyleyen Öğr. Üyesi Turinay, açıklamalarına şöyle devam etti:
“5275 Sayılı Kanun’un 105/A maddesi var. Orada da denetimli serbestlik kurumu düzenleniyor. Bu kurum söz gelimi 2 yıl hapis cezası verirdik sonra, büyük ölçüde adeta otomatik olarak uygulanan bu 1/2’ye indirme yani 2 yıl ise 1 yıl hapis cezası uygulanması, bir de bu süre eğer mahkumiyet bir açık cezaevinde icra ediliyorsa bunun da belli bir miktar geri çekilmesini sağlıyor. Öyle durumlar oluşuyor ki kişi çok ciddi bir hapis cezası almış olmasına rağmen ya çok kısa süre hapis cezasına maruz kalıyor ya da hiç maruz kalmıyor. Dolayısıyla burada Türk Ceza Kanunu'nun 86’ıncı maddesinde kasten yaralamayla ilgili öngörülen cezadan ziyade bu işin infaz boyutuna özellikle odaklanmak lazım. Şiddet vakaları neticesinde hangi suçlar meydana geliyor? Yaralama, öldürme, silahla öldürme. Silah bir nitelikli hal midir kasten yaralamada? Evet. Öldürmede nitelikli hal midir? Ancak nükleer, biyolojik, kimyasal silah olması halinde nitelikli hal. Öldürmenin cezası zaten ağır. Müebbet hapis cezası. Yaralamada daha az. Normal hal 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası. Nitelikli hali olursa ki silah dediğim gibi nitelikli hal, artırılıyor ama şunu kesinlikle söyleyemem. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki yaptırımlar yeterli midir? Ben rahatlıkla yeterli olduğunu söyleyebilirim. Burada mesele infaz meselesi. Bu işin çok makul, koşullu salıverilmenin o koşullu kelimesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi halinde iyi bir kurum haline gelir. Aksi halde çoğu zaman hukuka aykırı ve ağır, toplumun gündemini meşgul eden, infial uyandıran olayların yaptırımı konusunda çok ciddi eksiklik söz konusu.
‘AYM’NİN YAKLAŞIMI DEĞERLİ, ANCAK YETERLİ DEĞİL’
Anayasa Mahkemesi tarafından ‘Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması’ kararının iptal edilmesiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Öğr. Üyesi Turinay, “anayasa Mahkemesi kararı olumlu mu, evet olumlu. Ama bu işin yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuyla çözülmesini beklemek çok iyimser bir yaklaşım olur. Bu yeterli değil. İnfaz hukukumuzun bir bütün olarak ele alınması lazım. Bu koşulda salıverilme, denetimli serbestlik, hükmün açıklaması geri bırakılması ve bütün bunların gerçekten o sözünü ettiğim değerlendirme raporlarının batı uygarlığının, batı hukukunun objektif, derinlemesine, tüm tahlillerini içerecek şekilde. Çünkü biz Amerika'yı yeniden keşfetmeye çalışmamalıyız diye düşünüyorum. Bunlar zaten konuşulmuş bitmiş konular. Biz maalesef bu konularda çok geriden geliyoruz, Türk Hukuku aslında kağıt üzerinde çok büyük bir eksikliğe sahip değil. Bu klişe bir şeydir kuşkusuz ama sorun bir uygulama sorunudur. Bunun için hem personelin çok nitelikli olması hem bütüncül şekilde bizim kurallar toplumu haline gelmemiz lazım. İlişkiler toplumu değil, kurallar toplumu hale gelmemiz lazım. O yüzden çok geniş bir sorunlar silsilesinde yalnızca bir sorunun çözülmesi bizim asıl amacımız olan herkesin olabildiğince hukuk kurallarına uyduğu sistemi yaratmamız yeterli değil. O yüzden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıyla alakalı Anayasa Mahkemesi yaklaşımı kuşkusuz değerli ama bu kesinlikle yeterli değil” dedi.
‘AF ÇOK NADİR UYGULANMASI GEREKEN BİR KURUM’
Af ya da af işlevi gören yasal düzenlemelerin artık terk edilmesi gerektiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Turinay, “Af çok nadir uygulanması gereken bir kurum. Bir kere 10 yıl, 20 yıl gibi sürelerden daha düşük bu kurum ister genel af halinde olsun ister koşullu salıverilme sürelerinin değiştirilmesi suretiyle olsun, olmamalı. Bir kişi, ‘3 yıl içinde, 5 yıl içinde, 2 yıl içinde, 1 yıl içinde bu süreler değişir, bir kanun çıkar, ben de dışarı çıkma imkanı bulurum’ şeklinde bir intibaya kapılıyorsa o zaman isterseniz en ağır cezayı öngörün ceza kanununda. Hiçbir anlamı yok. Dolayısıyla bu af ya da af işlevi gören yasal düzenlemelerin artık terk edilmesi lazım. Toplumda da bununla ilgili bir bilinçlendirme, kişilerin bu durumun farkında olması, caydırıcılığın arkasında yatan olguların farkında olması gerekiyor. Bu konuda bir suçlama, bir sorumluluk yükleme bakımından yalnızca konunun meclise veya yürütme organına bırakılması hiç de gerçekçi değil. Konu muhalefeti de ilgilendiriyor, iktidarı da ilgilendiriyor. Toplumu özellikle ilgilendiriyor. O yüzden bir sorumluluk varsa bu sorumluluk hepimizin sorumluluğu” diye konuştu. (
FACEBOOK YORUMLAR