Darıcalı yazar Çalışkan; "Kocaeli'ye 41 kere maşallah…"
Kentimizin her karışına aşık bir yazar olan ve bu topraklarda 2 kitap kaleme alan Darıcalı yazar Nuray Çalışkan, bu kente uğramamış insanları bile kente hayran bırakacak “Kocaeli’ye 41 kere maşallah…” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çalışkan’ın fotoğraflarla da desteklediği yazısını okuyanlar, bir kez daha “İyi ki Kocaeliliyim” diyecek…
15 Haziran 2022 - 09:37
Bu kentin her karışına aşık olan bir isim Nuray Çalışkan. 2 adet kitabını bu kentin doğasında, sahillerinde yazmış, bu kentten esinlenmiş bir yazar. “Göçmen Kızı” ve “41 Rota 41 Hikâye” adlı iki kitap kaleme alan Nuray Çalışkan, gazetemiz aracılığıyla Kocaelili olmanın verdiği mutluluğu yazıya döktü. Kocaeli’nin doğal güzelliğini yansıtan fotoğraflar da kullanan Çalışkan’ın “Kocaeli’ye 41 kere maşallah…” başlıklı yazısını lafı çok uzatmadan sizlerle paylaşıyoruz.
İşte Çalışkan’ın kaleminden Kocaeli…
“Kocaeli'ye 41 kere maşallah...
Siz hiç doğada, diğer bir deyişle toprakta uyudunuz mu? Hele kayın ve gürgen ağaçlarının sarmaladığı bol oksijenli serin bir yeşillikte derin nefes alarak dolaştınız mı? Şehirden ve gürültüsünden uzaklaşıp sıcaklığın 7-8 derece azaldığı bir yaylada kamp yaptınız mı? Hangi yayla mı?
Kartepe, Kuzuyayla Tabiat Parkı. Maşukiye’den geçip Kartepe’ye giderken solda kalan yol ayrımı ile bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyorum adeta.
Su ve tuvalet olanaklarının olduğu bu doğal alanda huzurla kamp ateşimizi yakıp gecenin ayazında ısınmaya çalışırken yavaş yavaş demlenen çayımı yudumlamadan önce, cılız Kandil ışığına bakıp Haşim’in Merdiven şiirine ait birkaç mısra geliyor aklıma.
‘Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta…
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta!’
Gecesi, sanatçı ruhumu ortaya çıkaran bu güzelim orman, sabahında ayrı bir neşe, bir enerji veriyor. O enerji ile buradan 5 km yukarıda olan Kel Tepeye çıkıyoruz, oğlumla bir solukta. Kıvrıla kıvrıla yürüdüğümüz toprak yolun her dönemecinde bizi neyin karşılayacağı merakı, tempomuzu hız kesmeden arttırıyor. Ve sonunda o müthiş manzara seriliyor ayaklarımızın altına.
Siluetini iki dağın arasına yansıtıp rengini vermiş bir gökyüzü, semayı kıskandıracak mavilikte Sapanca Gölü ve yemyeşil, sık ağaçlarıyla büyüleyici bir orman! Yeşil ve mavi ancak bu kadar yakışabilirdi birbirine.
Neredeyim böyle ben diye düşünüyorum hemen sol tarafta Kartepe’deki oteli görünce. Onun da aşağısındaki ovayı seyrederken Marmara denizini çevreleyen o görkemli şehirde olduğumu anımsıyorum.
Ayrıca o şirin 12 ilçesinden Kartepe’de ve hatta onun da zirvesinde Kel Tepe denen bir noktada olduğumu rüzgârı tenimde hissederek fark ediyorum yeniden.
Sonra anılar canlanıyor zihnimde. Belki şu an yaz ama kışın ne güzel oluyor bu Kartepe. Beyazın en güzel tonları, buz mavisi halleri, süslenmiş dallarla bezenmiş orman ve pamuk gibi yumuşacık hayal dolu bir manzara.
Bu müthiş görüntüyü heyecanımızla ve kış sporuna olan tutkumuzla böldüysek affola!
Ya da bir film aktrisi rolüne bürünüp soğuğa aldırmadan cesur pozlar verdiysek buz gibi havada!
Bir de buradan aşağı inip Kocaeli merkeze giderken Maşukiye diye bir beldeden geçiliyor ki büyük bir hazine bu verimli bölge için. Hem alabalık tesislerinin olduğu dağın içine doğru giden nehirler hem de Sapanca gölüne doğru uzanan yeşillikli alanlar birbiri ile yarışır güzellikte. Hele şöyle rengarenk bungalovların olduğu Cansu alabalık tesisi var ki görseli ile her zaman beni mest etmeyi başarıyor.
Hem kamp deyince aklınıza sadece Kartepe bölgesi gelmesin. Kocaeli’nin merkez ilçesi İzmit’e bağlı Yuvacık Barajı ve civar bölgesi de müthiş.
O yeşil ormanlı dağların arasına saklanmış, ileride kendini bekleyen denizden habersiz, güvenle uzanan huzurlu mavilik; Yuvacık Barajı. Etrafına can ve renk veren atar damar. Beslediği toprakların etrafında ve bilhassa yukarılarda kamp ve piknik yapmak, doğayla baş başa kalmak olağanüstü güzellikte bir duygu.
Şunu da belirtmeden geçmeyelim Marmara ve Karadeniz arasına yayılmış olan bu güzelim şehrin bol yeşillikli olup kamp için birçok harika noktası bulunuyor. Mesela Gölcük ve Karamürsel sırtları ya da Derince ve Körfez’in arkaları. Sahil şeridine yayılmış olan bu sevimli ilçelerin yosun kokusuna bulanmış sokakları, deniz manzaralı restoran ve kafelerinin yanı sıra sırtlarını yasladıkları orman ve dağlar onları hem güvende tutuyor hem dünyada cenneti yaşatıyor.
Gelelim ilgi odağı olan iki farklı Hobbit Köyüne. Bir masalın içinde hissettiren bu şirin köyün ilki ve eskisi Kartepe ilçesinde, Sapanca gölüne varmadan Ormanya adı ile bilinen büyük bir parkın içinde yer alıyor. Hayvanat bahçesi ve restoranların olduğu bu doğal ortam, rengarenk bu minik evleri içinde barındırıyor.
Bir diğeri ise benim de yaşadığım güzel ilçem Darıca’da Millet Bahçesi adı altında sahil parkında bulunuyor.
Her sabah keyifle yürüdüğüm ya da bisiklete bindiğim bu müthiş atmosfer, beni dünyadan uzaklaştırıp hayallerimde yaşatıyor. Güneşin doğuşunu izlemeye doyamadığım bu enfes manzarada, kuşların kanat çırpışı beni heyecanlandırıyor.
Osmangazi Köprüsü’ne nazır bu yürüyüş ve piknik parkuru yeşilin elli tonu ile bezenmiş, her renkte çiçekle süslenmiş, lacivert dantel oyası işlenmişçesine uzanıyor kıyı şeridi boyunca.
Buraya eklenen Hobbit Evleri de ayrı bir özenle yapılmış keyifli bir alan.
Oğlumla önünde kahvaltı yaptığım bu minik evler, lalelerle süsleniyor zaman zaman.
Bazen de bembeyaz örtüyle kaplanıp, beyazın sessizliğini dinletiyor bize.
Huzurun göğsüme dolup taştığı bir çocukluk işte benimkisi güvercin misali! Seviyorum bu masal diyarını, seviyorum rengarenk şapkalı mantar evlerin her an içinden bir cüce ya da mavi bir şirin çıkacakmış hissi veren o muzip hallerini.
Peki ya bu, bol ormanlı, Marmara Denizine kıyısı olan ilin, sahildeki ilçelerinden (Karamürsel, Gölcük, Başiskele, İzmit, Derince, Körfez, Dilovası, Darıca) bahsedip de Karadeniz’in hırçın dalgaları ile boğuşan Kandıra ilçesinden söz etmez miyim?
Kerpe, Kefken, Cebeci, Kumcağız gibi incecik kumsalı olan bu sevimli sahil kasabaları hep Kandıra’ya bağlı. Hem balık restoranlarında leziz yemek yiyip hem de denizinde yüzebileceğimiz yer olan Kerpe’de Pembe Kayalar ise ayrı bir güzellik. Suyun içinde yumuşak, çıkarılınca ise sertleşen bu kayalar, Osmanlı döneminde mimaride de kullanılıp Sultan Ahmed Camisinin duvarında yer almış. Tarihe şahitlik eden bu doğa harikası, günümüzde de enteresan pozlar veriyor.
Benimse yeşil çam ormanları ile çevrelenen bu incecik kumsallarının yollarında başka bir serüvenim var.
Günün başlangıcında, trafiğin henüz olmadığı erken saatlerde, güneşin ilk ışıklarına şahitlik ederken, bulutların, denizin, ağaçların, sahilin şahane manzarasına karşı, çam kokusu eşliğinde, rüzgârı tenimde, özgürlüğü iliklerimde hissedip iki teker üstünde pedala basmak!
Aslında sadece burada değil Kocaeli’nin tüm körfezini dolaşıyorum canım bisikletimle.
Güzelim İzmit’imin muazzam güzellikteki yemyeşil Seka Parkı’ndan da geçiyorum keyifle, Başiskele’deki çınar ağaçlarıyla bezenmiş, zümrüt rengi çimenlerin maviye olan manzarasını da seyrediyorum hayretle.
Velhasıl muhteşem bir doğası olan bu yeşil şehrin bir de Türkiye ortalamasının üzerinde olan Sanayi etkinliğinden de bahsetmek gerek. Hatta kültür merkezleri ve konser, tiyatro gösterilerinden de… Dinlemeye doyamadığım birçok sanatçıya ev sahipliği yapan Derince Belediyesi Gösteri Merkezi, sonbaharı şenlendirip yazdan kışa geçtiğimiz o sıcak tonları daha da renklendiriyor.
Hele edindiğim üniversiteli arkadaşlar sayesinde sık sık ziyaret ettiğim Umuttepe kampüsü hem manzarası hem coğrafyası hem de düzenlenen botanik bahçesi sayesinde kalbimi kazanan yerlerden biri. Geçtiğimiz günlerde Gençlik Festivalini coşkuyla kutlayan Kocaeli Üniversitesi, başarılı akademisyenleri ve etkinlikleri, eğlenceli kültür ve gösterileri ile yine ortalamanın üzerinde yer alıyor.
İzmit şehrinin sokaklarında yürümek ise bambaşka keyif. Tarihi milattan önce 3000lere dayanan bu yaşlı şehrin ışıl ışıl caddelerinde tramvay sesi duyup, rayları görmek büyük bir tezat gibi geliyor.
Hele caddeleri dolduran kafe ve restoranlarda, barlarda, gece kulüplerinde gençleri görmek bu çelişkiyi daha da arttırıyor. Hey gidi bir zamanlar dünyanın önemli 4 liman kentinden biri olan Nikomedia, bak şimdi nasıl da genç ve dinamik bir Öğrenci Şehri’sin!
Kocaeli’nin deniz kenarında olan son ilçesi Darıca, aynı zamanda İstanbul’a da komşu. Onun da son mahallesi Bayramoğlu, eşsiz güzellikte bir marinaya sahip.
Karşıdaki İstanbul’un, Tuzla’nın ışıkları göz kırparken bizlere, sandallar usul usul salınır, güneş ayak izlerini bırakırken semaya. Sıcak tonlardaki tabloyu resmedip giderken kızıl top, hüzünle karışık bir sevinç, bir özlem tohumu eker kalplerimize. İşte yine öyle anların birinde, umudun renklerini barındıran bir buket eşlik eder hayallerime.
Demem o ki, ben bu son ilçede nefes alıp, bu ilçenin sakinlerine sağlık hizmeti veriyorum.
Buradaki hikâyeleri dinleyip, dertlere derman, hastalıklara şifa olmaya çalışıyorum. Küçüklerimi sevip, büyüklerimi sayıyorum. Demem o ki mutluluklarımı da kırgınlıklarımı da bu topraklarda yaşıyorum. Kederimi de neşemi de buradaki dostlarıma yansıtıyorum. Ve bu yüzdendir ki iki kitabımı da burada yazmayı başarıyorum.
Göçmen Kızı adlı romanım da 41 Rota 41 Hikâye adlı gezi kitabım da bu denizin, bu güneşin, bu nefesin eseridir. Kocaeli doğumlu iki bebeğimle gurur duyarken, her gün hem tarihi hem coğrafyası hem de kültürel zenginliği ile muhteşem olan bu şehirde uyuyup uyandığım için şükrediyorum! Sana 41 kere maşallah canım Kocaelim!”
İşte Çalışkan’ın kaleminden Kocaeli…
“Kocaeli'ye 41 kere maşallah...
Siz hiç doğada, diğer bir deyişle toprakta uyudunuz mu? Hele kayın ve gürgen ağaçlarının sarmaladığı bol oksijenli serin bir yeşillikte derin nefes alarak dolaştınız mı? Şehirden ve gürültüsünden uzaklaşıp sıcaklığın 7-8 derece azaldığı bir yaylada kamp yaptınız mı? Hangi yayla mı?
Kartepe, Kuzuyayla Tabiat Parkı. Maşukiye’den geçip Kartepe’ye giderken solda kalan yol ayrımı ile bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyorum adeta.
Su ve tuvalet olanaklarının olduğu bu doğal alanda huzurla kamp ateşimizi yakıp gecenin ayazında ısınmaya çalışırken yavaş yavaş demlenen çayımı yudumlamadan önce, cılız Kandil ışığına bakıp Haşim’in Merdiven şiirine ait birkaç mısra geliyor aklıma.
‘Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta…
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta!’
Gecesi, sanatçı ruhumu ortaya çıkaran bu güzelim orman, sabahında ayrı bir neşe, bir enerji veriyor. O enerji ile buradan 5 km yukarıda olan Kel Tepeye çıkıyoruz, oğlumla bir solukta. Kıvrıla kıvrıla yürüdüğümüz toprak yolun her dönemecinde bizi neyin karşılayacağı merakı, tempomuzu hız kesmeden arttırıyor. Ve sonunda o müthiş manzara seriliyor ayaklarımızın altına.
Siluetini iki dağın arasına yansıtıp rengini vermiş bir gökyüzü, semayı kıskandıracak mavilikte Sapanca Gölü ve yemyeşil, sık ağaçlarıyla büyüleyici bir orman! Yeşil ve mavi ancak bu kadar yakışabilirdi birbirine.
Neredeyim böyle ben diye düşünüyorum hemen sol tarafta Kartepe’deki oteli görünce. Onun da aşağısındaki ovayı seyrederken Marmara denizini çevreleyen o görkemli şehirde olduğumu anımsıyorum.
Ayrıca o şirin 12 ilçesinden Kartepe’de ve hatta onun da zirvesinde Kel Tepe denen bir noktada olduğumu rüzgârı tenimde hissederek fark ediyorum yeniden.
Sonra anılar canlanıyor zihnimde. Belki şu an yaz ama kışın ne güzel oluyor bu Kartepe. Beyazın en güzel tonları, buz mavisi halleri, süslenmiş dallarla bezenmiş orman ve pamuk gibi yumuşacık hayal dolu bir manzara.
Bu müthiş görüntüyü heyecanımızla ve kış sporuna olan tutkumuzla böldüysek affola!
Ya da bir film aktrisi rolüne bürünüp soğuğa aldırmadan cesur pozlar verdiysek buz gibi havada!
Bir de buradan aşağı inip Kocaeli merkeze giderken Maşukiye diye bir beldeden geçiliyor ki büyük bir hazine bu verimli bölge için. Hem alabalık tesislerinin olduğu dağın içine doğru giden nehirler hem de Sapanca gölüne doğru uzanan yeşillikli alanlar birbiri ile yarışır güzellikte. Hele şöyle rengarenk bungalovların olduğu Cansu alabalık tesisi var ki görseli ile her zaman beni mest etmeyi başarıyor.
Hem kamp deyince aklınıza sadece Kartepe bölgesi gelmesin. Kocaeli’nin merkez ilçesi İzmit’e bağlı Yuvacık Barajı ve civar bölgesi de müthiş.
O yeşil ormanlı dağların arasına saklanmış, ileride kendini bekleyen denizden habersiz, güvenle uzanan huzurlu mavilik; Yuvacık Barajı. Etrafına can ve renk veren atar damar. Beslediği toprakların etrafında ve bilhassa yukarılarda kamp ve piknik yapmak, doğayla baş başa kalmak olağanüstü güzellikte bir duygu.
Şunu da belirtmeden geçmeyelim Marmara ve Karadeniz arasına yayılmış olan bu güzelim şehrin bol yeşillikli olup kamp için birçok harika noktası bulunuyor. Mesela Gölcük ve Karamürsel sırtları ya da Derince ve Körfez’in arkaları. Sahil şeridine yayılmış olan bu sevimli ilçelerin yosun kokusuna bulanmış sokakları, deniz manzaralı restoran ve kafelerinin yanı sıra sırtlarını yasladıkları orman ve dağlar onları hem güvende tutuyor hem dünyada cenneti yaşatıyor.
Gelelim ilgi odağı olan iki farklı Hobbit Köyüne. Bir masalın içinde hissettiren bu şirin köyün ilki ve eskisi Kartepe ilçesinde, Sapanca gölüne varmadan Ormanya adı ile bilinen büyük bir parkın içinde yer alıyor. Hayvanat bahçesi ve restoranların olduğu bu doğal ortam, rengarenk bu minik evleri içinde barındırıyor.
Bir diğeri ise benim de yaşadığım güzel ilçem Darıca’da Millet Bahçesi adı altında sahil parkında bulunuyor.
Her sabah keyifle yürüdüğüm ya da bisiklete bindiğim bu müthiş atmosfer, beni dünyadan uzaklaştırıp hayallerimde yaşatıyor. Güneşin doğuşunu izlemeye doyamadığım bu enfes manzarada, kuşların kanat çırpışı beni heyecanlandırıyor.
Osmangazi Köprüsü’ne nazır bu yürüyüş ve piknik parkuru yeşilin elli tonu ile bezenmiş, her renkte çiçekle süslenmiş, lacivert dantel oyası işlenmişçesine uzanıyor kıyı şeridi boyunca.
Buraya eklenen Hobbit Evleri de ayrı bir özenle yapılmış keyifli bir alan.
Oğlumla önünde kahvaltı yaptığım bu minik evler, lalelerle süsleniyor zaman zaman.
Bazen de bembeyaz örtüyle kaplanıp, beyazın sessizliğini dinletiyor bize.
Huzurun göğsüme dolup taştığı bir çocukluk işte benimkisi güvercin misali! Seviyorum bu masal diyarını, seviyorum rengarenk şapkalı mantar evlerin her an içinden bir cüce ya da mavi bir şirin çıkacakmış hissi veren o muzip hallerini.
Peki ya bu, bol ormanlı, Marmara Denizine kıyısı olan ilin, sahildeki ilçelerinden (Karamürsel, Gölcük, Başiskele, İzmit, Derince, Körfez, Dilovası, Darıca) bahsedip de Karadeniz’in hırçın dalgaları ile boğuşan Kandıra ilçesinden söz etmez miyim?
Kerpe, Kefken, Cebeci, Kumcağız gibi incecik kumsalı olan bu sevimli sahil kasabaları hep Kandıra’ya bağlı. Hem balık restoranlarında leziz yemek yiyip hem de denizinde yüzebileceğimiz yer olan Kerpe’de Pembe Kayalar ise ayrı bir güzellik. Suyun içinde yumuşak, çıkarılınca ise sertleşen bu kayalar, Osmanlı döneminde mimaride de kullanılıp Sultan Ahmed Camisinin duvarında yer almış. Tarihe şahitlik eden bu doğa harikası, günümüzde de enteresan pozlar veriyor.
Benimse yeşil çam ormanları ile çevrelenen bu incecik kumsallarının yollarında başka bir serüvenim var.
Günün başlangıcında, trafiğin henüz olmadığı erken saatlerde, güneşin ilk ışıklarına şahitlik ederken, bulutların, denizin, ağaçların, sahilin şahane manzarasına karşı, çam kokusu eşliğinde, rüzgârı tenimde, özgürlüğü iliklerimde hissedip iki teker üstünde pedala basmak!
Aslında sadece burada değil Kocaeli’nin tüm körfezini dolaşıyorum canım bisikletimle.
Güzelim İzmit’imin muazzam güzellikteki yemyeşil Seka Parkı’ndan da geçiyorum keyifle, Başiskele’deki çınar ağaçlarıyla bezenmiş, zümrüt rengi çimenlerin maviye olan manzarasını da seyrediyorum hayretle.
Velhasıl muhteşem bir doğası olan bu yeşil şehrin bir de Türkiye ortalamasının üzerinde olan Sanayi etkinliğinden de bahsetmek gerek. Hatta kültür merkezleri ve konser, tiyatro gösterilerinden de… Dinlemeye doyamadığım birçok sanatçıya ev sahipliği yapan Derince Belediyesi Gösteri Merkezi, sonbaharı şenlendirip yazdan kışa geçtiğimiz o sıcak tonları daha da renklendiriyor.
Hele edindiğim üniversiteli arkadaşlar sayesinde sık sık ziyaret ettiğim Umuttepe kampüsü hem manzarası hem coğrafyası hem de düzenlenen botanik bahçesi sayesinde kalbimi kazanan yerlerden biri. Geçtiğimiz günlerde Gençlik Festivalini coşkuyla kutlayan Kocaeli Üniversitesi, başarılı akademisyenleri ve etkinlikleri, eğlenceli kültür ve gösterileri ile yine ortalamanın üzerinde yer alıyor.
İzmit şehrinin sokaklarında yürümek ise bambaşka keyif. Tarihi milattan önce 3000lere dayanan bu yaşlı şehrin ışıl ışıl caddelerinde tramvay sesi duyup, rayları görmek büyük bir tezat gibi geliyor.
Hele caddeleri dolduran kafe ve restoranlarda, barlarda, gece kulüplerinde gençleri görmek bu çelişkiyi daha da arttırıyor. Hey gidi bir zamanlar dünyanın önemli 4 liman kentinden biri olan Nikomedia, bak şimdi nasıl da genç ve dinamik bir Öğrenci Şehri’sin!
Kocaeli’nin deniz kenarında olan son ilçesi Darıca, aynı zamanda İstanbul’a da komşu. Onun da son mahallesi Bayramoğlu, eşsiz güzellikte bir marinaya sahip.
Karşıdaki İstanbul’un, Tuzla’nın ışıkları göz kırparken bizlere, sandallar usul usul salınır, güneş ayak izlerini bırakırken semaya. Sıcak tonlardaki tabloyu resmedip giderken kızıl top, hüzünle karışık bir sevinç, bir özlem tohumu eker kalplerimize. İşte yine öyle anların birinde, umudun renklerini barındıran bir buket eşlik eder hayallerime.
Demem o ki, ben bu son ilçede nefes alıp, bu ilçenin sakinlerine sağlık hizmeti veriyorum.
Buradaki hikâyeleri dinleyip, dertlere derman, hastalıklara şifa olmaya çalışıyorum. Küçüklerimi sevip, büyüklerimi sayıyorum. Demem o ki mutluluklarımı da kırgınlıklarımı da bu topraklarda yaşıyorum. Kederimi de neşemi de buradaki dostlarıma yansıtıyorum. Ve bu yüzdendir ki iki kitabımı da burada yazmayı başarıyorum.
Göçmen Kızı adlı romanım da 41 Rota 41 Hikâye adlı gezi kitabım da bu denizin, bu güneşin, bu nefesin eseridir. Kocaeli doğumlu iki bebeğimle gurur duyarken, her gün hem tarihi hem coğrafyası hem de kültürel zenginliği ile muhteşem olan bu şehirde uyuyup uyandığım için şükrediyorum! Sana 41 kere maşallah canım Kocaelim!”
FACEBOOK YORUMLAR