Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Birol Güven'den yeni tüyolar!

En Son Babalar Duyar, Arka Sıradakiler, Kadın İsterse, Dikkat Bebek Var, Ayrılsak da Beraberiz, Çocuklar Duymasın, Seksenler ve son olarak da Doksanlar'a kadar uzun yıllardır ekranların pek çok sevilen yapımına imza atan ve adı artık neredeyse bu dizilerle de özdeşleşen Darıcalı Senarist- Yapımcı ve Yönetmen Birol Güven, devam eden dizilerle ilgili yeni tüyolar verirken gelecek hakkındaki planları konusunda da çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Birol Güven'den yeni tüyolar!
05 Eylül 2013 - 08:38
 Dizilerinin izleyici tarafından sevilmesi ve uzun yıllar ve hatta yayın hayatları bittikten sonra da izlenebilmesini 'hayatın içinden' geliyor olmalarına bağlayan Güven, "İnsanların kendi hayatları ilginç değil aslında. Ama onları ekranda görmek ilginç geliyor insanlara. Bu nedenle izleyenler beğeniyor." ifadelerini kullandı.TRT 1'de yayınlanan ve sevilerek izlenen Seksenler dizisi severlere tüyolar vermeyi de ihmal etmeyen Güven, son olarak 12 Eylül darbesinin konu edildiği dizide sırasıyla Turgut Özal dönemi ve Uğur Mumcu suikastı gibi konuları da işleyeceklerini söyledi. Güven'in son müjdesi ise sinema filmi çalışması oldu. Üstelik filmin kahramanı Birol Güven'in takipçilerine hiç de yabancı birisi değil. Güven'in son sinema filminin adı: Mandıra Filozofu.
 
İşte Birol Güven'in yaptığı o özel açıklamalar:
 
Projelerinize genel anlamda baktığımız zaman çoğunlukla aile ortamı, mahalle kültürü içinde geçen yapımlarınızı görüyoruz. Bu tercihinizin nedenini anlatır mısınız?
 
Çünkü öyle yaşadım, insan biraz da cebindekileri yazıyor. Zaten insan en güzel bildiği şeyi yazar. Bunlar hayal ürünü de olabilir tabi, fakat ben gerçekleri, gerçek hayattan beslenmeyi daha çok seviyorum ve tercih ediyorum. Sıradan ve monoton bir hayatta büyüdüm ve hala öyle yaşıyorum. 
 
Sizce izleyici tarafından beğeniyle izlenmesinin nedeni bu mudur?
 
E tabi. Çünkü genelde insanların yaşamı bu biçimde ve insanlar izleyince kendi hayatlarından bir şeyler buluyorlar. Dolayısıyla kendi hayatlarını görmek ilginç geliyor. Şöyle ki; kendi hayatları ilginç değil aslında ama onları görmek ilginç geliyor insanlara. Bu nedenle izleyenler beğeniyle izliyor.
 
 
BİROL GÜVEN DİZİLERİ, KENDİ ÜNLÜLERİNİ OLUŞTURUYOR
 
Dizilerinize baktığımızda medyada adı sıkça duyulan ve kamuoyu önünde olan isimlerin pek yer almadıklarını görüyoruz.  Oyuncularınızı seçerken daha çok hangi özelliklere dikkat ediyorsunuz. Bu seçiminizin özel bir sebebi var mı?
 
Tamamiyle tesadüftür, yani benim öyle bir kriterim yok ama yazdığım role en uygun oyuncuları seçmeye çalışıyorum. Bu yapımları fikir üzerine inşa ettiğim için benim için en önemli unsur oyunculardan ziyade fikrin kendisidir. Fikir buluyorum ve o fikre en uygun oyuncuları bulmaya çalışıyorum. Ve zaten başlarken oyuncudan hareket etmiyorum fikirden hareket ediyorum.
 
2000'LER İÇİN ÇOK ERKEN
 
Seksenler, izleyicinin büyük beğenisini kazandı ve ardından Doksanlar dizisi ekranlarda yerini aldı. Bu projeden sonra İki binleri de görecek miyiz?
 
İki binler için daha çok erken, doksanlar için bile tartışmalı çünkü. Bu tür projelerin, insanların nostalji ihtiyaçlarına cevap vermesi gerekiyor. İki binler için henüz nostaljiden söz edemeyiz daha çok erken. Belki bir 20 yıl falan geçtikten sonra yapılabilir. Zaten şu anda yapılması saçma olur çünkü devam eden bir süreç.
 
Sizin unutamadığınız döneminiz hangisidir?
 
Seksenlerde ergenliğimi yaşadığım için daha net hatırlıyorum.
 
'BEN DE KÖMÜR TAŞIDIM'
 
Seksenleri çekerken sizi en çok etkileyen sahneler hangileridir?
 
Dizinin komik sahneleri değil de daha çok duygusal sahnelerinden etkileniyorum. Mesela bir okul çıkışı, okul yolu vesaire, o jenerasyonda yaşadığım için böyle küçük şeylerden daha çok etkileniyorum. Mesela bir kömür taşıma sahnesi, sobanın tütmesi beni çok etkiler.
 
Siz de kömür taşıdınız o zaman?
 
Tabi tabi ben de kömür taşıdım herkes gibi. Şu anda kömür taşımayı soba yakmayı falan sağlıksız buluyorum, onları özlemek bana saçma geliyor fakat özlüyorum işte. E tabi o bir vesile belki de çocukluğumu,  gençliğimi özlüyorum.
 
12 EYLÜL İKİYÜZLÜLÜĞÜ!
 
12 Eylül darbesini birebir yaşayanlardansınız ve bunu projelerinize de yansıtıyorsunuz. O dönemde sizi en çok etkileyen nedir?
Ben çok apolitik bir yerde büyüdüm bizim orda çok fazla siyasi bir ortam yoktu. Beni şu an en çok etkileyen insanların ikiyüzlülüğü oldu.
 
Ne anlamda ikiyüzlülük?
 
E herkes alkışladı darbeyi. Böyle bir ortam yoktu ki! Fakat şu an bakıyorum herkes darbeye karşı ki bu güzel bir şey ama bakıyorum, benim çocukluğum askeri alkışlayan bir toplumla geçti. Böyle değildi yani.
 
Benim orada anlatmak istediğim aslında darbenin sıradan insanlarda bıraktığı etkilerin de var olduğudur. Darbeyle ilgili birçok film yapıldı ama bir berberin, kasabın, esnafın başına ne geldi değinilmedi. Bu anlamda Seksenler bir ilktir.
 
Bu anlatım sizce izleyiciyi ne kadar etkiliyor?
 
Çok etkiliyor. Çünkü izleyici ilk defa darbenin sıradan insanlara olan etkisini gördü. Hep siyasilere etkisi olduğu düşünülüyordu fakat bu dizi de sıradan halka etkisi görülünce büyük beğeni topladı. Bizim görevimiz toplumun fotoğrafını çekmek ve bunu yansıtmak. Herhangi bir tarafımız yok. Gündelik taraftayız ve günümüz ne gerektiriyorsa fotoğrafını çekip yansıtmaya çalışıyoruz. Mesela Turgut Özal’ın ölümü, Uğur Mumcu’nun ölümüne de değineceğiz. Onlar öldüğünde o mahalledekiler ne hissetti, ne paylaştı, neler düşündü?
 
Projelerinizde hep kamera arkasında gürdük sizi hiç kamera karşısına geçmeyi düşündünüz mü?
 
Hayır hiç düşünmedim çünkü o çok fazla bilmediğim bir alan. Yeteneğim var mı, yok mu onu da bilmiyorum. Ama sabrımın olmadığını gayet iyi biliyorum.
 
Kamera arkası da sabır gerektiren bir iş değil mi?
 
Tabi kamera arkasının da bir hayli zorlukları var ama kamera önünde başka türlü bir sabır var. Ben oyunculuğu pek becerebileceğimi zannetmiyorum.
 
Denediniz mi hiç?
 
Hayır hiç denemedim ama belli olmaz belki vardır yeteneğim ve bir gün oynarım.
 
ROMAN DEMEK, HAZIR SENARYO DEMEK...
 
Dizilerimiz genelde tarihten ve romanlardan uyarlanarak yapılıyor. Mesela; Muhteşem Yüzyıl, Aşk-ı Memnu ve son olarak da Fatih Harbiye… Bunun sebebi nedir sizce?
 
Bu sektördeki insanlar için en önemli unsur hikâyedir. Dünyadaki en güzel hikâyeler de kitaplarda var zaten. Dolayısıyla işi şansa bırakmamak için kitaplardan ve tarihten yararlanılır. Çünkü onlarda hikâyeler çok güçlüdür. Başı, sonu ve olaylar vardır. Bu tarihi olaylar senaristin işini kolaylaştırır hele bir de kitap varsa ortada onun dramatik kurgusu da vardır. Ben de mesela Seksenler ve Doksanlar’ı tarihi gerçeklere dayanarak yazıyorum, normaldir bence. Belki de şu an bizim özgün hikâyelerimizden daha iyi olduğu için onlar günümüze adapte ediliyor.
 
Başka projeniz var mı?
 
Evet bir sinema filmi yaptım. Birkaç ay içinde vizyonda olacak. Filmin ismi ‘Mandıra Filozofu’. Bodrum Gökova’da çektik ve şu sıralar İstanbul sahnelerini çekiyoruz. Yani  yoğun bir şekilde çekimlerle uğraşıyoruz.
 
Sizin beğenerek takip ettiğiniz bir dizi var mı?
 
Hayır yok. Ben evdeyken asla dizi seyretmem çünkü bütün gün dizilerle uğraşıyorum zaten eve gidince işimi burada bırakıp gidiyorum. Mümkün olursa haber programı izlerim evde. Çünkü Türkiye’de gündem o kadar hızlı ve olaylı geçiyor ki; aslına bakarsanız haberci olmak isterdim.
 
Gezi olayları sormadan geçemeyeceğim. Bildiğiniz gibi ekranlardan tanıdığımız pek çok sima da bu gösterilerin içinde yer aldı. Sizin yaklaşımınız nasıl oldu Gezi olaylarına karşı?
 
Gezi olayları bana en başta çok sempatik geldi, destekledim, geçlerle gurur duydum. Fakat daha sonra oraya gittiğimde gördüğüm manzara karşısında hayal kırıklığına uğradım. Her yerde barikatlar vardı, polis giremiyordu ve örgütlerin bayrakları asılıydı. Sanki uzun süre bir yerde uyutulmuşum da tekrar uyanmışım ve Türkiye de bir devrim olmuş (ya da adı her neyse). Ve o tablo beni çok huzursuz etti, moralimi bozdu. Bu durumun ortadan kalkmasından da mutluyum şu anda.