GEDAR Katliam Yasası'nın Geri Çekilmesini İstedi
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda sokak hayvanlarının katliamına yol açacak olan yasa tasarısı Darıca'da da protesto edildi. GEDAR tasarının geri çekilmesini isteyip geniş katılımla yeniden hazırlanmasını istedi
Kısa adı GEDAR olan Gebze Darıca Hayvan Hakları Hareketi Topluluğu, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılması için Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, sokak hayvanları için sürgün ve ölüm içeren, “Katliam Yasası” diye adlandırılan yasa tasarısına karşı basın açıklaması gerçekleştirdi.
“Kimler” Tarafından Yönetildiğimizin
Yeni ve Vahim Bir Örneği
Söz konusu yasa tasarısı AKP’nin Bakanlıklardaki Bakanlar dahil olmak üzere kadrolaşmada hiçbir liyakat aramadığının, Bakanlar dahil olmak üzere ehliyetsiz, liyakatsız, demokrasi ve katılımcılıktan yoksun, adaletin gücüne değil gücün “adaleti”ne endeksli, “Ben yaptım oldu”cu, aldığı maaşın kuruşunu aslında hak etmeyen, asalak ve iç güveysi konumundaki yandaşlarca işgal altında olduğunun yeni bir göstergesi olarak öne çıktı.
Eş Zamanlı Basın Açıklamasının Darıca Ayağı
Ülke genelinde benzer dernekler ve yapılanmalar ile eş zamanlı yapılan basın açıklaması için yer olarak Darıca Cumhuriyet Meydanı seçildi. Basın açıklamasıGEDAR üyelerinden Elif Arzu Eren tarafından okunurken Eren’i topluluk üyeleri ve hayvanseverler yalnız bırakmadı. “Katliam Yasa Tasarınızı İstemiyoruz” başlığıyla yapılan açıklama aynen şöyle:
Tasarı Geri Çekilmeli, Geniş
Katılımla Yine Hazırlanmalıdır
“Hükümetimize Çağrımızdır! 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılması için Orman Su İşlen Bakanlığı’nca hazırlanan özellikle sokak hayvanları için sürgün ve ölüm içeren yasa tasarısı, katliamlara sebep olmadan çekilmeli ve yeniden hazırlanmalıdır. Talebimiz bu tasarının, STK’lar, akademisyenler, veteriner hekimler odaları ve Baro Hayvan Hakları Komisyonları’nın da katılımı ile tekrar görüşülüp, çözüm odaklı olarak ve sokağın gerçeklerine, eko dengeye, vicdani ve insani koşullara uygun olarak yeniden hazırlanmasıdır.
970 Belediyede Kısırlaştırma
Merkezine Gerek Görülmedi
Mevcut yasada tüm belediyelerin kısırlaştırma ve bakım merkezi kurması hükmü varken değişiklik tasarısının 8’nci maddesinde, nüfusu 100 binden az olan 970 ilçe belediyesinde kısırlaştırma merkezi kurulmasına gerek görülmemiştir. Bu durumda, kısırlaştırma merkezi olmayan belediyelerce, kısırlaştırılmadan şehir çevrelerine, çöplüklere ve yaban hayatına atılan sahipsiz hayvanlar, oralarda yazın susuzluktan kışın da korunaksız olarak soğuk ve kara mahkum olarak acı içinde can verecekler.
Kuduz Hastalığı Evcil
Hayvanlara da Bulaşacak
Bunun yanında, yaban hayatında yoğun olan kuduz hastalığının, evcil olan kedi ve köpeklere geçip, hastalığın bir şekilde insan oturumlu olan şehirlere gelmesine sebep olacaktır. Sayıları da kontrol edilemez biçimde artacağı için, hayvanlar zehirlenip vurularak öldürülecek, yasa tasarısı bu maddesi ile katliamlara sebep olacaktır.
İstanbul’da Bile İlçeler
Birbirine Köpek Atıyor
Bu tasarının uygulamada getireceği bir diğer sakınca, şu anda bile yasal engel olmasına rağmen, birbirlerine gizlice kedi ve köpek atan belediyeler, tasarının verdiği imkan ile ilçe dışına ve başka şehirlere hayvanları atmayı daha da hızlandıracaklardır. İstanbul gibi bir metropolde bile bu gün yaşanan en büyük sorunlardan birisi, ilçelerin birbirlerine köpekleri atmalarıdır.
Şehir Dışlarına Atılacak, Belediye
ve Vatandaşlarca Öldürülecekler
Tasarının üçüncü maddesinde, “Bakım evlerindeki sahiplendirilemeyen hayvanlar, okul, hastane, ibadethane, çocuk oyun alanı gibi toplumun yoğun olarak kullandığı yerler hariç alındığı ortama bırakılır” hükmü ile hayvanlar dar gelirli ve fakir insanların oturduğu kenar mahallelere ve şehir dışlarına atılacak, oralarda hayvan sayısı artınca, vatandaş ve zaten öldürmeye hazır olan belediyeler tarafından zehirleme ve katliamlar başlayacaktır.
İşkenceli Deneylere
Yollanmalarının Önü Açıldı
Tasarı madde 5 ile Kanun’un 10’uncu maddesi, , “Ev hayvanı satış yerlerinde ev hayvanı bulundurulamaz, ancak bu yerlerde hayvan üretim çiftlikleri ve bakım evlerindeki hayvanların satışı yapılabilir” şeklinde değiştirilmiştir. Petshoplarda ev hayvanı bulundurulamaz derken, üretim çiftlikleri ve belediye bakımevlerinde bulunan sahipsiz hayvanların katalogdan satışı yapılabilir hükmü getirilmiştir. Sahipsiz hayvanlar üzerinde deney yapılamayacağı için, barınaklardaki sahipsiz hayvanların satış adı altında sahipli konuma getirilip işkenceli deneylere yollanmasının önü açılmıştır.
Belediye Uygulamaları da
Kapsama Dahilinde Olmalıdır
Bu gün yurdumuzda sahipsiz hayvanlara karşı asıl kötü muamele ve eziyet, büyük ölçüde belediyeler tarafından yapılmaktadır. Tasarıda, öldüren, zehirleyen, ormana dağa kırsala atan bakımevlerinde aç susuz pislik ve hastalıkla gelen ölümlere mahkum eden belediyeler için bir yasal yaptırım getirilmemiştir. Kanun Türk Ceza Kanunukapsamına alınırken, belediyelerin uygulamaları da mutlaka bu kapsamda yer almalıdır. Şahıslardan hayvanlara zulüm ve işkencede verilen cezalar ise zaten yeterli biçimde caydırıcı değildir.
Evcil Hayvanlar da Kanun
ile Güvence Altına Alınmalı
Ev hayvanlarının sayısı ve durumu ise, tepkiyi önleme açısından çıkacak yönetmelikte belirlenerek, 24’ncü Dönem TBMM Çevre Komisyonu’nda konuşulduğu gibi bakılan hayvan sayısına mekan ve sayı sınırlaması getirilmesi hedeflenmektedir. Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nın ev hayvanlarının kimliklendirilmesi yönetmeliğide buna hizmet etmektedir. Bu durum, hayvanların felaketi olacağı gibi, sokak hayvanı sayısını hızla arttıracaktır. Hayvanını vermek istemeyen insanlar ile kurumlar arasında ciddi sorunlar yaşanacaktır. Hayvan haklarının yanında insan hakları da ihlal edilmiş olacaktır. Bu nedenle, evlerdeki sahipli hayvanların durumu kanunla güvence altına alınmalı, yönetmeliklere bırakılmamalıdır.
Çelişkiler ve Vahim Yanlışlar
Ayrıca tasarının diğer maddeleri de aynı şekilde çelişkiler ve vahim yanlışlar içermekte; üretim, satış, yasa dışı ithalat, hayvanat bahçeleri, deney, sirkler, av, yunus parkları, yük ve binek hayvanları vb. gibi temel konularda hayvanları koruma kanunuyla yasaklanması gereken hususlar da bu tasanda daha da geliştirilmiş olarak yer almaktadır.
Hayvanların Eğlence Konusu
Olması Ahlaki Değildir
21. yüzyıl gibi etiğin hızla geliştiği bir çağda, hayvanların hâlâ eğlence unsuru olarak kullanılması ve topluma bu şekilde tanıtılması ahlâken kabul edilebilir bir durum değildir. Hayvanların esaret koşullarında tutulduğu tesislerin ilgili kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm sağlanarak kademeli olarak kapatılması ve bu tesislere kapatılmış tüm hayvanların özgürce yaşam hakları garanti altına alınarak tüm yaşamsal ihtiyaçları karşılanılarak yaşatılması esas alınmalıdır.
Mobil Kısırlaştırma
Tamamen Yasaklanmalıdır
Yeni tasarı mevcut yasadan da çıkarılmasını istediğimiz, tıbben ve uygulamada hayvanlar için vahşete varan sonuçlara sebep olan Mobil Kısırlaştırma Ünitelerini çözüm olarak sunmaktadır. Gerek Gıda ve Tarım Bakanlığı ve gerekse Veteriner Hekimler Odaları’nın tamamen karşı çıktıkları mobil kısırlaştırma tamamen yasaklanmalıdır. Mobil kısırlaştırma, tıbbi uygulamalara aykırı olmasının yanında, hastalıkların bölgeden bölgeye taşınmasına neden olmaktadır. Gıda Tarım Bakanlığı veteriner hizmetleri yönetmeliklerine de aykırıdır.
Enfeksiyondan Can Veriyorlar
Operasyon öncesi kuduz müşahedesi için 10 gün karantinada tutulması gereken ve ameliyat sonrası da 7 gün iyileşme süreci olması gereken hayvanlar, alındıkları gün ameliyat ediliyor ve ertesi günü de dışarıya bırakılıyor, enfeksiyondan can veriyor.Tıbba, bilime ve insanlığa aykırı bu mobil klinik uygulamasının tamamen iptal edilmesi gereklidir.
Kısaca insanla iç içe yaşayan hayvanların artık varlığını insansız sürdürmesi düşünülemez.
Hayvan Hak Sahibi Olan Bir Varlıktır
Sahipsiz sokak hayvanı yoktur. O hayvanların sahibi devlettir. Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre de bütün hayvanların insanca bakılma gözetilme ve korunma hakkı vardır. Ve hayvanlara fiziki ve psikolojik acı verecek tıbbi ticari bilimsel deney yapılamaz. Hayvan hak sahibi olan bir varlıktır. 2 Ekim 1997’de üye devletlerce imzalanarak Mayıs 1999'da yürürlüğe giren Amsterdam Antlaşması ile hayvanların duygulu varlıklar olduğu benimsenmiştir. Hiç bir hayvan kaderine terk edilemez. Yaşam hakkı tüm hakların üzerinde korunması gereken en kutsal haktır.”